Bir Ekonomistin Gözünden: Haldun Taner Hangi Hikâye Anlayışı?
Ekonomide her karar bir tercihtir; her tercih, başka bir imkânın kaybıdır. Kaynakların sınırlılığı, insan davranışını olduğu kadar sanatın biçimlerini de şekillendirir. Bir ekonomist, piyasadaki dengeyi anlamaya çalışırken; bir yazar, insanın içsel dengesini kavramaya çalışır. Haldun Taner de bu dengeyi en iyi kuran yazarlardan biridir. Onun hikâye anlayışı, tıpkı bir ekonomik model gibi; kaynakları, değerleri ve sonuçları analiz eder. Peki, Haldun Taner hangi hikâye anlayışı içinde değerlendirilebilir ve bu anlayış, ekonomik bir bakışla nasıl okunabilir?
Hikâyede “Kaynak” Kavramı: Zaman, Duygu ve Gerçeklik
Ekonomide “kıt kaynaklar” kavramı, insanın sahip olduklarını en verimli biçimde kullanma çabasını ifade eder. Haldun Taner’in hikâyelerinde de bu verimlilik arayışı göze çarpar. Onun için en kıt kaynak, zaman ve insani dikkat gücüdür.
Taner, her kelimeyi ölçülü, her diyalogu amaca hizmet eden bir yatırım gibi kullanır.
Hikâyeleri ne abartılıdır ne de eksiktir — tıpkı dengede kalmış bir piyasa gibi.
Bu nedenle onun hikâye anlayışı, “gerçekçilik ile ironi arasında denge kuran modernist bir realizm” olarak tanımlanabilir.
Ekonomik açıdan bakarsak, bu yaklaşım maksimum etki için minimum kaynak kullanımı ilkesine dayanır. Yani Taner, anlatım ekonomisini en etkin kullanan yazarlardandır. Bir sahne, bir diyalog, hatta bir bakış bile anlam üretir. Bu durum, “verimli üretim” kavramının sanattaki karşılığıdır.
Piyasa Dinamikleri ve Edebiyatın Değer Döngüsü
Piyasa, yalnızca malların değil; fikirlerin, değerlerin ve davranışların da değiş-tokuş edildiği bir alandır.
Haldun Taner’in hikâyeleri de tam olarak bu dinamiği taşır. O, bireyin içsel değerleriyle toplumun talepleri arasındaki çatışmayı anlatır.
Tıpkı bir ekonomide olduğu gibi, hikâyelerinde de arz-talep dengesi vardır:
– Bireyin arz ettiği değerler (dürüstlük, merhamet, adalet)
– Toplumun talep ettiği değerlerle (çıkar, statü, güç) çatışır.
Bu çatışmadan doğan enerji, Taner’in hikâyelerinin dramatik gücünü oluşturur.
Onun eserleri, toplumsal ekonominin ahlaki dengesini sorgular: “Toplumsal refah gerçekten herkesin yararına mı, yoksa belli bir sınıfın çıkarına mı hizmet ediyor?”
Ekonomik anlamda, bu soru “refahın dağılımı” meselesine denk düşer. Taner’in karakterleri, genellikle sistemin kıyısında kalan bireylerdir. Onların hikâyeleri, adaletsiz bir piyasada değerin yeniden tanımlanması çağrısıdır.
Bireysel Kararlar ve Fırsat Maliyetleri: Taner’in Karakter Ekonomisi
Bir ekonomist, her kararın bir fırsat maliyeti olduğunu bilir. Haldun Taner de karakterlerini bu bilinçle inşa eder.
Onun insanları, tıpkı yatırımcılar gibi karar verir, risk alır, bazen de yanlış stratejilerle kaybeder.
Ama her kayıp, bir farkındalık getirir — bu, Taner’in anlatı ekonomisinde “duygusal getiri”dir.
Örneğin, “Ayışığında Çalışkur” adlı hikâyesinde birey, kendi çıkarı için hareket eder ama sonunda toplumsal düzenin görünmez duvarlarına çarpar. Bu, mikroekonomik düzeyde bir birey davranışı analizi gibidir: rasyonel görünen kararlar, sistemsel sınırlara çarptığında irrasyonel sonuçlar doğurabilir.
Taner’in hikâyelerinde bireyler, duygusal maliyetlerle ekonomik kararlar arasında sıkışır. Böylece okur, şu soruyu düşünmeye başlar: “Rasyonel davranmak her zaman doğru sonuç verir mi?”
Bu soru, hem ekonomi biliminin hem insan doğasının merkezindedir.
Toplumsal Refah ve Edebi Denge: Haldun Taner’in Sistem Eleştirisi
Makroekonomik açıdan bakıldığında, Haldun Taner’in hikâye anlayışı, refahın adil dağıtılmadığı bir toplumun fotoğrafını çeker.
O, ekonominin görünmeyen eliyle değil, görünür adaletsizliğiyle ilgilenir.
Küçük insanın çabası, sistemin devasa mekanizması altında ezilir.
Ama Taner’in ironisi, bu ezilişi trajediye değil; bilince dönüştürür.
Bu nedenle onun hikâye dünyası, “refah ekonomisi”ne karşı bir “etik ekonomi” önerir.
İnsanın değeri üretim gücüyle değil, vicdanının kapasitesiyle ölçülür.
Tıpkı piyasa ekonomilerinde olduğu gibi, Haldun Taner de toplumun “görünmeyen dengesini” arar:
Yani, insanın kendi iç ekonomisini nasıl yönettiğini.
Geleceğe Dair Ekonomik Bir Düşünce: Hikâye, Enflasyona Direnir mi?
Geleceğe baktığımızda, ekonomik değerler kadar kültürel değerlerin de hızla eridiği bir çağda yaşıyoruz.
Enflasyon yalnızca para biriminde değil, anlamda da hissediliyor.
Haldun Taner’in hikâye anlayışı, bu anlam enflasyonuna karşı bir denge unsuru gibidir.
O, “hikâyenin değeri”ni koruyan bir tür kültürel yatırımcıdır.
Her kelimesi, bir anlam birimi olarak istikrarlı bir değer taşır.
Bugünün hızlı tüketim kültüründe, bu yaklaşım bize şunu hatırlatır:
Gerçek refah, üretim artışında değil, anlam derinliğinde saklıdır.
Ekonomik bir bakışla, Taner’in hikâyeleri sürdürülebilir bir anlam ekonomisinin temellerini atar.
Okur, ondan yalnızca edebi bir tat değil; düşünsel bir yatırım getirisi elde eder.
Sonuç: Haldun Taner’in Hikâye Anlayışı – Anlamın Ekonomisi
Haldun Taner hangi hikâye anlayışı? sorusunun cevabı, yalnızca edebî değil; aynı zamanda ekonomik bir ilkede gizlidir: denge ve verimlilik.
O, hikâyede duyguyu israf etmez, ironiyi dikkatle dağıtır, karakterlerini tıpkı piyasa oyuncuları gibi rasyonel ama kusurlu biçimde hareket ettirir.
Bu nedenle onun hikâye anlayışı, hem toplumsal refahı hem de bireysel bilinci merkezine alan bir “anlam ekonomisi”dir.
Bir ekonomist için Taner’in dünyası, kayıplar ve kazançlar arasında süregelen bir insani bilançodur.
Ve bu bilançoda en değerli yatırım, hâlâ insana yapılan yatırımdır.