Gözetmenin Görevi Nedir? Gücün Gözleri, İktidarın Sessiz Tanıkları
Bir siyaset bilimci olarak, güç ilişkilerinin görünmeyen damarlarında dolaşırken şu soruya sıkça dönerim: Kim kime bakıyor, kim kimi gözetliyor? Toplumsal düzen, çoğu zaman iktidarın açık emirlerinden değil, görünmez bakışların sürekliliğinden doğar. Gözetmen, işte bu düzenin hem bekçisi hem de üreticisidir. Ama bu “gözetleme” yalnızca kamera lenslerinden ibaret değildir; siyasal bir işlev, ideolojik bir denetim biçimidir. Peki, gözetmenin görevi tam olarak nedir?
Gözetim ve İktidarın İncelikli Dansı
Gözetmen, Michel Foucault’nun Panoptikon kavramında olduğu gibi, iktidarın merkezdeki gözü değil, çevredeki çoklu bakışları temsil eder. İktidar artık sadece emir veren değil, gözetleyen, kayıt tutan ve sınıflandıran bir yapıdır. Modern toplumlarda bu görev devlet kurumlarından medya aygıtlarına, algoritmalardan vatandaşların birbirini izleme biçimlerine kadar yayılmıştır. Gözetmen, bu anlamda bir kişi değil, bir işlevdir; iktidarın sürekliliğini sağlayan görünmez bir mekanizmadır.
Kurumlar Aracılığıyla Gözetim: Disiplinin Mekanizması
Devlet, eğitim sistemi, güvenlik aygıtları, hatta iş yerleri… Tüm bu kurumlar gözetmenin gözleri gibidir. Görevleri yalnızca düzeni korumak değil, bireyi biçimlendirmektir. Bir yurttaş, bu düzen içinde kendini sürekli izleniyormuş gibi hisseder; bu his, iktidarın en güçlü silahıdır. Gözetmenin görevi, bireyi itaatkâr ama aynı zamanda sorumlu kılmaktır. Çünkü “özgür” görünen birey, içselleştirilmiş gözetimle zaten kontrol altındadır.
İdeoloji ve Vatandaşlık: Görünmez Gözetim Biçimleri
Gözetmen sadece kamusal alanda değil, zihinlerde de görev yapar. İdeoloji, bireyi kendi rızasıyla itaat ettiren en etkili gözetim biçimidir. Vatandaş, “iyi yurttaş” olma idealiyle, kendi davranışlarını düzenler. Bu durumda gözetmen dışarıda değil, içimizdedir. Günümüz demokrasilerinde bu süreç, sosyal medyada beğeniler, paylaşımlar ve etiketler üzerinden yeniden üretilir. Gözetim, gönüllülüğe dönüşmüştür. Peki, kendi mahremiyetimizi gönüllü olarak teslim ettiğimizde, hâlâ özgür müyüz?
Cinsiyet Perspektifinden Gözetim: Strateji mi, Katılım mı?
Gözetim ilişkilerini analiz ederken cinsiyet dinamiklerini göz ardı etmek, gücün yarısını görmemek olur. Erkek bakışı genellikle stratejik, hiyerarşik ve kontrol odaklıdır. Erkek egemen toplumlarda gözetmen, “disiplin” adına düzen kurarken aslında iktidarın sürekliliğini sağlar. Buna karşın kadın bakışı, gözetimi bir denetim aracı değil, katılım ve etkileşim zemini olarak yeniden tanımlar. Kadınların toplumsal gözetimi, dayanışma, görünürlük ve adalet arayışına yöneliktir. Bu iki perspektifin kesişiminde siyaset, yalnızca güç değil, etik sorumluluk meselesine de dönüşür.
Gözetmenin Demokratik İşlevi: Denetim mi, Hesap Verilebilirlik mi?
Her gözetim biçimi baskıcı olmak zorunda değildir. Demokratik toplumlarda gözetmenlik, şeffaflık ve hesap verebilirlik işlevi de taşır. Basın, sivil toplum örgütleri, yurttaş gazeteciliği bu anlamda yeni gözetmenlerdir. Ancak bu gözetim, yukarıdan aşağı değil, aşağıdan yukarıdır. Halk, iktidarı izler; böylece güç dengesi tersine döner. Peki, dijital çağda bu dengeyi koruyacak ahlaki ve hukuki mekanizmalar yeterince güçlü mü?
Sonuç: Gözetmen Kimdir, Biz Kimiz?
Gözetmenin görevi yalnızca düzeni korumak değil, düzenin anlamını yeniden üretmektir. Bu görev, hem iktidarın hem vatandaşın omzundadır. Bir yandan düzenin bekçisiyiz, diğer yandan onun mahkûmu. Gözetmenin bakışı, aslında toplumun kendi vicdanıdır. O vicdan, ne zaman ki tek bir merkeze değil, ortak değerlere hizmet eder, işte o zaman gözetimden özgürlüğe geçiş mümkün olur.
Provokatif Sorular:
– Gözetimin olmadığı bir toplum gerçekten özgür olabilir mi?
– Yoksa özgürlük, gözetimin adil paylaşımıyla mı mümkündür?
– Biz mi gözetiyoruz, yoksa kendi gölgemiz tarafından mı gözetleniyoruz?
Bu sorular, modern siyasal düzenin en çıplak halini yansıtır: Gözetmen hep oradadır — bazen devlette, bazen toplumda, çoğu zamansa içimizde.